Pozitif Günler
22 Temmuz 2013 Pazartesi
Karşıyaka Yelken Klübü üzerinde geçen yıl açılan bir mekan. sipariş ettiğiniz tüm etler ocakbaşında pişiriliyor. 20 çeşit mezesi bulunan mekanda servis güleryüzlü ve özenli. ikinci kere gittiğinizde sizi tanıyıp selam verip ilgilenen personeliyle favorim. yemekleri de bir o kadar güzel. benim tercihim kuzu şişi ( ağızda dağılıyor) ve kaşık salatası. sıcak yaz akşamlarında manzarası ve serinliği de cabası. fiyatları da birçoklarına göre hesaplı.
9 Ocak 2013 Çarşamba
Herkese güzel günler ve iyi bir yıl diliyorum.
Girilen her yeni yıl hayatımızda bir şeyleri değiştirmek, hayatımızı daha güzel bir hale getirmek için alınan kararlarla başlıyor. peki bu kararları uygulayabiliyor muyuz?
İstemediğimiz kilolardan kurtulmak için, o hiç sevmediğimiz işimizden kurtulmak için, ilişkimizi iyi bir hale getirmek için ve ya yeni bir ilişkiye yelken açmak için ve de bunun gibi durumlar için kararlar alıyoruz. ama sonra alışkanlıklarımızın varoşlarında kaybolmaya devam ediyoruz.
O hiç sevmediğiniz ve ya hakettiğiniz ücreti ödemeyen işinizde kalmaya ve özgürlüğünüzü ucuz bedeller satmaya devam ediyoruz.
Bu gün bu konu için bir değişiklik yapalım aşağıdaki linke tıklayıp 10 dakikanızı ayırmak belki de hayatınızda çok şeyi değiştirecek!!!
Benimle irtibata geçmek isterseniz ceydaoktem@gmail adresinden ulaşabilirsiniz!!!
Girilen her yeni yıl hayatımızda bir şeyleri değiştirmek, hayatımızı daha güzel bir hale getirmek için alınan kararlarla başlıyor. peki bu kararları uygulayabiliyor muyuz?
İstemediğimiz kilolardan kurtulmak için, o hiç sevmediğimiz işimizden kurtulmak için, ilişkimizi iyi bir hale getirmek için ve ya yeni bir ilişkiye yelken açmak için ve de bunun gibi durumlar için kararlar alıyoruz. ama sonra alışkanlıklarımızın varoşlarında kaybolmaya devam ediyoruz.
O hiç sevmediğiniz ve ya hakettiğiniz ücreti ödemeyen işinizde kalmaya ve özgürlüğünüzü ucuz bedeller satmaya devam ediyoruz.
Bu gün bu konu için bir değişiklik yapalım aşağıdaki linke tıklayıp 10 dakikanızı ayırmak belki de hayatınızda çok şeyi değiştirecek!!!
Benimle irtibata geçmek isterseniz ceydaoktem@gmail adresinden ulaşabilirsiniz!!!
22 Ekim 2012 Pazartesi
Bozcaada
oturduğumuz yerin yan tarafı |
kamp alanından genel görünüm |
adayı gezmeye başladık. önce çok meşhur olduğu yazılan, söylenen "çiçek" de dondurma yedik.çok fazla çeşidi yok ama incirli dondurma yapıyorlar ve kulağa acayip geliyo. ama ben ve arkadaşlarım tadını pek beğenmedik dondurmaların. sadece soğuk bir şey yiyorsunuz ama tadı yok.
ondan sonra Hakan'ı feribot kuyruğuna yollayıp gezmeye devam ettik. sizi fotoğraflarla başbaşa bırakıyorum.
çok güzel bir lokantaydı. kendi amblemi olan objeleri de satışta. |
orada yediğimiz "fırında mantı" çok güzeldi:) |
kalamar yediğimiz yerin manzarası |
Bu arada Gökçeada'nın bademli kurabiyelerinden de denemelisiniz.
ve dönüş yolumuz
11 Eylül 2012 Salı
Kazdağları ve Bozcada
Uzun zamandır blogumu ihmal ediyordum. Şehir dışında
bulunmam işler buna neden oldu!
Ama muhteşem bir “road trip” hikayesiyle geri dönüyorum!!
Evet şeker bayramını fırsat bilip; İzmir- Kazdağları-
Bozcada üçgenini kapsayan bir tatil yaptık. Küçücük bir Ford Fiesta otomobile 5
kişi ve onların kamp yüklerini sığdırarak bir rekor denemesinde bile
bulunduk.:))
Önce güneye mi gitsek kuzeye mi diye düşünürken
arkadaşlarla. “yahu hep güneye gidiyoruz zaten bu sefer rota kuzey olsun”
dedim. Meğer herkes de öyle olsun istermiş. Bu şekilde rotamızın ilk durağı
Kazdağları oldu. Bilenler bilir biz tatillerimize plan yapmadan çıkarız. Çünkü
sırt çantası ve çadır gibi ekipmanlarımızla tatil yaptığımız için. Her alan her
ağaç gölgesi bir otel, her güzel ve bizi mutlu edecek mekan duraklama alanı
olabiliyor.
Bilmeyenler için; Kaz Dağları Biga yarımadasında yer alır.
Üç yüksek tepesi olan dağın en yüksek yeri 1774 metre olan Karataş tepesidir.
Efsaneleriyle ünlü olan dağ ile ilgili iki efsane var. Bir diğer adı mitolojik
olarak “İda Dağı”dır. İnanışa göre Hera, Afrodit ve Athena arasında olan ve
Truva savaşının çıkmasına neden olan ilk güzellik yarışması burada yapılmıştır.
Diğer bir efsane de “Sarıkız”dır. Bunun da birkaç versiyonu
vardır.
İlgilenenler için: http://tr.wikipedia.org/wiki/Kaz_Da%C4%9F%C4%B1
genel görünümünden fotolar:
Yola çıktıktan sonra molaları saymazsak ilk durağımız
Hasanboğuldu denilen bölgeydi. Bayram
tatili dolayısıyla burası inanılmaz derecede kalabalıktı. Bizde girmekten
vazgeçtik. Hem kamp alanı olmadığını biliyorduk hem de kalabalıktan dolayı
gezmek pek zevkli olmayacaktı. Ordan “Kaz Dağları Milli Parkı”na gittik.
Aşağıdaki danışma kısmında milli parka girerken size rehber veriyorlar. Ve de
50 tl para ödüyorsunuz arabanız için!! Orada insanlar çok kaybolduğu için
rehber hizmeti başlatmışlar. Ama bence çok gereksiz olmuş. Zaten tek olan yolu
takip edip kamp alanına varıyorsunuz. Rehberin pek bir fonksiyonu yoktu. Kamp
alanı dağın zirvesinde yer alıyor. O kadar serin bi yer ki insanlar sıcaktan
bunalırken siz serinliğin tadını çıkarıyorsunuz. Ama kamp alanı biz
gittiğimizde bayram ve bir festivalin olması nedeniyle çok kalabalıktı. Alanın
eğimli olması ve su alanlarının hepsinin yanında çadırların kurulması nedeniyle
aşağı bi yerde kamp alma kararı aldık. Zaten biz bu kararı aldığımızda adamın
biri havaya attığı şişeyi tüfekle patlattı. Jandarma bu konularda çok
kifayetsiz kalıyor anlaşılan!!! Aşağıda yayla kamp alanında şahane bir kamp alanı
bulduk ve tatil başladıJ.
Sonradan anladık ki buranın insanları bi değişik içip içip olay çıkarmayı pek
seviyorlar. Jandarma uğraşmaktan bıkmış.
ben ve Meral
kamp alanımızın akşamki hali:) İsmail'in getirdiği çok meşhur sucukları yemenin tebessümü var yüzümüzde
o çok meşhur sucuklar!! hala tadı damağımda
Ertesi günkü ilk durağımızKüçükkuyu'daki Doyran mevkiinde Doğa isimli
kahvaltı salonumuz. Mutlaka sizde deniz
manzaralı teraslarıyla hem mideye hem göze hitap eden bu yere uğrayın.
Doyran'daki "doyurucu" kahvaltı sonrası çaykolik Hakan'ın keyfi:)
çok keyifli bir sohbetti! grubun geri kalanı nerede acaba?
Sonraki duraklarımız küçükkuyu’da bulunan
Şahinderesi ve Mıhlı çayıydı. Biz
buraya bayram tatilinde gittiğimiz için fazlasıyla kalabalıktı. Daha sakin
zamanları seçerseniz daha fazla keyif alabilirsiniz.orada fotoğraf çekemedik üzgünüm. kalabalıktan yürümek bile imkansızdı.
Akşam kalmak için kamp yeri bakmak üzere Assos tarafına
yollandık. Ama hem denizi çok iyi olmayan hem de fazlasıyla kalabalık yerlerle
karşılaştık ne yazık ki! Bir de kendi çadırınızı kurmanıza izin vermiyorlar. Bu
da bizim için pek de cazip değildi. Sonra burada kalmaktan vazgeçip ilk günden
beri aklımızda olan Ayazma mevkiine gitmeye karar verdik . arabanın GPS ine
yolu girip güzel güzel gitmeye başladık. GPS in kestirme yollarına sapa sapa
kimsenin görmediği bir sürü köy keşfettik. Sonunda Hakan’ın yanlış güzergah
girdiği ve daha 50km yolumuz olduğu ortaya çıkınca bi motivasyon kaybı
yaşamadık değil. Ama onun da hemen avantaja çevirdik. Ana yola çıktığımızda
Geyikli yönünde ilerlerken. Geyikli’yi
herkes Ata Demirer’in “Eyvah Eyvah” filmiyle tanıdı. Gerçekten çok tatlı
bir yer. Geyikli’ye vardığımızda “acaba bozcada ya mı geçsek?” gibi bi fikir
doğdu. Tam anlamıyla plansızlık içinde takılan bi grup olduğumuz için bayıldık
bu fikre. Önce benzin aldığımız yerde çalışan bir çocuğun tavsiyesiyle “Ferah Kardeşler”
isimli bi et lokantasına gittik kasap dükkanı gibi etlerin sıralandığı yerden
yemek istediğiniz etleri seçip tarttırıyorssunuz ve onlar pişirip önünüze
getiriyorlar. Hem damağa hem keseye hitap eden bir yer. Ordan çıkınca da ver
elini bozcada. O da sonraki yazıda!!!
17 Haziran 2012 Pazar
Yavaş Yavaş Ölürler!
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar
Ünlü Şilili şair Pablo Neruda’nın bu şiirini paylaşmak
istedim sizlerle!!!
Ne güzel yazmış ve hissetmiş! Üzerine başka söz eklemeye
gerek var mı?
2 Haziran 2012 Cumartesi
Mutluluk Kitabı
geçenlerde okuduğum bir kitabı paylaşmak istiyorum burada.
adı "Mutluluk Kitabı" yazarı Nil Gün!
Aslında bu kitap 2008 den beri bende duruyordu ve iki taneydi. iki tane olmasının nedeni ise bir arkadaşımın bu kitabı nikahında şeker yerine dağıtmasıydı. ne kadar güzel bir fikir şeker niyetine kitap!!
aslında ilk geldiğinde kitabı okumuştum okumasına da anlamamıştım ne demek istediğini!!!! tekrar okumam gerekiyormuş demek!!! o zamanlar yazıalnları algılayacak düzeyde değildim belkide!!
bir arkadaşım Nil Gün'ün eğitim cdlerinden bahsedince evde duran kitabı hatırladım ve tekrar okudum!! iyi ki de okumuşum!!
Kitap mutluluğun bir seçim olduğundan söz ediyor. insanın mutluluğunun dış etkenlere bağlı olmadığını kendi içinden geldiğini ve daha fazlasını anlatıyor. "kendin ve başkaları hakkında düşündüğün olumlu düşünceler önce seni besler. kendini mutlu hissedersin. kendinle dost olmaya başlarsın. gittikçe geliştiğini, çoğaldığını hissedersin. yaşamdan doyum almanın hazzını yaşarsın ve yaşamın üretken hale gelir. kendine ve başkalarına katkıda bulunmanın hazzını ve hafifliğini yaşarsın. çünkü olumlu düşüncelerin bedeninde ürettiği olumlu duyguların yüksek frekanslı enerjisi seni gerçekten hafif hissettirir." diyor Nil Gün kitabında.
Bize de işimizle ilgili aldığımız eğitimlerde; insanları mutlu etmenin, onların hayatında bir fark yaratmalarını sağlamanın,. hem maddi hem manevi yönden iyileşmelerine yardım etmenin destek olmanın önemi anlatılır.
böyle kitapları okudukça çalıştığım işin ve insanların önemini bir kez daha kavrıyorum ve bu kitabı herkesin okumasını tavsiye ediyorum!!!
GSF
Bir arkadaşımın blogunu okurken şimdi yazacaklarım aklıma
geldi. Kendisi güzel sanatlar fakültesi yazarlık bölümü mezunu. Hatta aynı
okulun farklı bölümlerinden mezunuz.
Bizi tanıştıran ortak arkadaşımız kendi okulumuz için benzer
şeyleri aynı cümlelerle ifade etmemize çok şaşırmıştı.
Çünkü ikimizde içimizdeki yetenekler doğrultusunda içinde
yanan ateşle, güzel sanatlar fakültesi sınavlarının yolunu tutmuş gençlerdik.
Kazanmak ise- sanırım arkadaşım içinde geçerliydi bu- bambaşka bir mutluluk
kaynağıydı. Yeteneklerimizi geliştireceğimiz, öğreneceğimiz, bir ortam, kültürü
ve birikimiyle bizi aydınlatacak hocalar. Ve aynı amaçla o ortama doluşmuş
olduğunu düşündüğümüz bizim gibi gençler olacaktı.
OLACAKTI. Ama olmadı. Aldığımız dersler, gördüğümüz
eğitimler, tanıştığımız insanlar bize çok şey katacağına daha da götürdü.
Özelikli insanlar yok muydu, bilgili, birikimli, kültürlü?
Vardı ama o kadar azdı ki!!!!!
Akademik olayların insanı nasıl başka bir boyuta
sürüklediğini de orda anladım. Kraldan çok kralcı olan asistanlar, bölüm
başkanına yaltaklanmayı vazife edinmiş araştırma görevlileri. İnsanların
birbirine saygısını ses tonunda, kullandığı kelimelerde arayan zavallılar! Saat
17:00 yi gösterdiğinde ortadan tam kadro kaybolan akademik personel. Üretim
sıfır, açılan sergilerde 10 yıllık akademisyen işleri…
Böyle bir ortam insana çok şey katacağına çok şey götürüyor.
Şu anda ikimizde- belki bizim gibi başkaları da- içinden
ruhu emilmiş, başka arayışlara giren, sanattan soğutulmuş kör ruhlarız.
Okulda hiç güzel bir şey yok muydu ??? Elbette ki vardı!
Okul bize özgür bireyler olabilmeyi öğretti. Lise deki
ezberci eğitimin bir benzeri de olsa verilen bilgiler,bize yine de bir değer
kattı. Mesleki anlamda da bir şeyler
öğrenmişizdir ama en çok düşünme yapımızı değiştirdi. İnsanlara, sanata, doğaya,
bakış, algılayış, hayatı sorgulayışımız değişti. Geriye dönüp baktığımda
yukarıdaki olumsuzluklara rağmen yaşadığım keyifli arkadaşlıklar ve anlar
geliyor aklıma ve onların bana kattığı hayatı algılama vizyonu!!!
Olumsuz taraflarına rağmen bu tercihi yapmaya değer miydi?
EVET DEĞERDİ!!!
sizleri üniversite yıllarımızda milli marş gibi söylediğimiz bir şarkıyla başbaşa bırakıyorum!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)